Mavi » Yazarlar » Bülent Velioğlu »  İnsanlar konuşa konuşa

İnsanlar konuşa konuşa

İnsanlar konuşa konuşa

İnsanlar olarak anlaşabilmemizin mutlak koşulu ortak bir dilimizin olması. Düşüncelerimizi, duygularımızı, güdülerimizi doğrudan ya da dolaylı anlatabilmemizin aracı.

Yeryüzündeki hemcinslerimiz 7bin dolayında dil kullanıyorlar. Bu dillerin %90’ını 100 binden az kişi konuşuyor. Günümüzde bazı dillerin kullanıcısı kalmadığı için “ölü dil” sınıfına geçiyorlar. Yaklaşık 2 haftada bir dillerden biri kullanımdan kalkıyor. Buna göre 100 yıl sonra mevcut dillerin ancak üçte biri konuşulacak.

Tüm diller kökenleri bakımından beş ana gurupta toplanıyor: 1) Hint-Avrupa, 2) Ural-Altay, 3) Hami-Sami, 4) Çin-Tibet, 5) Bantu dilleri. Türkçe, Ural-Altay gurubunun Altay koluna mensuptur. Avusturyalı Dr.Filolog (dilbilimci) Hermann F. Kvergitsch , Türkçe’nin dünyanın en eski ve en köklü dillerinden biri olduğunu belirttiği kitabında, diğer dillerdeki Türkçe kökenli sözcükleri inceleyerek “Güneş-Dil Teorisi”ni geliştirmiştir.

Dilleri dilbilimsel, yazınbilimsel ve kültürbilimsel yönlerden araştıran ve inceleyen bilim dalı “Filoloji” (Dilbilim) önemli bir işlev yüklenmiştir.

“Etimoloji” (Sözcükbilim) ise sözcüklerin kökenini, nereye dayandığını, hangi dillerde bulunduğunu, asıl halini ve nasıl dönüştüğünü araştıran bilim dalıdır.

Dilin devletlerin, ulusların ve insanların yaşamındaki önemini ve vazgeçilmezliğini belirtmek için düşünürler ve bilim insanları tarafından söylenmiş özlü sözlerden örnekleri şöyle sıralayabiliriz:

Dil, devletlerin ve ulusların ikinci bayrağıdır.

Dili bozulmuş bir ulusun aklı elinden alınmış olur.

Dil, bir ulusun aynasıdır.

Bir ulusu yok etmek istiyorsanız, işe önce dil ile başlayın.

Dilin doğru kullanımı ile eğitimin, bilimin ve sanatın gelişimi paraleldir.

Dilin ve o dildeki bilimsel ve sanatsal ürünlerin gelecek kuşaklara aktarılması ve bilgi birikimi sağlanarak “medeniyet” olgusunun en büyük etkeni ise “yazı”nın bulunmasıdır. İlk ilkel yazı örneklerine MÖ 8 bin yıllarında rastlanıyor. Gelişmiş simgesel yazı örneklerini ise MÖ 3bin 500’lü yıllarda Mezopotamya’da Sümerler’in kullandığını görüyoruz. Sümerler’in ticaretle fazla uğraşmalarının sonucunda gerekli kalıcı sözleşme, çek, senet ihtiyacının yazının geliştirilmesinde etkili olduğu düşünülüyor. Daha sonra bu yazıyı Mısırlı’ların geliştirerek “çivi yazısı”na geçtikleri anlaşılıyor. Yazının ilk örneklerinin 100 bin yıl önce insanların yaptıkları mağara resimlerine kadar dayandırılabileceği, sonradan bu doğrudan ve resimsel ifadelerin yerini simgesel ifadelere ve oradan da harflere bıraktığı bilim insanları tarafından ifade ediliyor.

Diller, toplumlarla birlikte yaşayan canlı organizmalardır. Ve her canlı gibi kendisine yapılacak müdahalelerin yönüne göre iyiye doğru veya kötüye doğru yol alacaklardır.

Gelelim, insanlık tarihi kadar eski olan ve hemcinslerimizin anlaşabilmesinin vazgeçilmezi “dil”lerden Türkçe’nin ülkemizdeki durumuna: Maalesef son yıllarda hepimizin farkında olduğuna inandığım olumsuz gelişmeler sonucunda “Dilimiz” geçmişte söylenmiş, yazılmış ve dünya yazınının ölümsüzleri arasına girmiş onlarca esere yakışmayacak düzeye gerilemiş durumda ve bu olgu sürüyor. Bu gerileme sadece edebiyat düzeyinde kalmayıp, yaşamımızın her alanına yansımış durumda. Toplumumuzun etkilenmesi ve yönlendirilmesi konusunda başrolü oynayan televizyonlar, gazeteler, dergiler bozuk ve hatalı Türkçe konusunda adeta yarışıyorlar. Gazetelerin kurşun harflerle “mürettip”ler (diziciler) tarafından düzenlendiği dönemde her gazetede zamanın ileri gelen yazarlarından “musahhih”ler (düzeltmenler) çalışmaktaydı. Başta siyaset, bilim, sanat olmak üzere, geleceğimizi emanet edeceğimiz gençlerimizin bu konudaki durumuna baktığımızda eğitim sistemi düzeyimizin de parlak durumda olmadığı anlaşılıyor. Bu üzücü durumun tespiti için, bilim insanlarının belirttikleri hususlar kadar, Türkçe’nin kullanımı konusunda hassas olanların gözlemleri ve hemen her gün karşılaşılan yanlışlıklar yeterli kanıyı oluşturuyor. İstenmeyen böyle bir durumun kısa bir sürede bu kadar yaygınlaşması üzücü olduğu kadar şaşırtıcı da. Sayısız yanlışın en yaygın olanlarından birkaç örnek: “Tabii ki de”, “Olaraktan”, “Tekrardan”, “Bilerekten”, “Gelirkene”, “Maalesef ki de”, “Ayrıyetten”, “Annesiylen”, -de/-da/-ki eklerinin yanlış ve ters şekillerde kullanımları, noktalama işaretlerinin içler acısı durumu… Bir de çok sık kullanılarak anlamsızlaşan sözcükler var: “Aynen”, “Açıkçası” vb. Kültürlü ve entelektüel görünmek merakımız nedeniyle Türkçeleri varken yabancı sözcük kullanımı da gittikçe yayılıyor. Bu durumu en çok yabancı dillerdeki marka, ürün, işyeri adı, tabelâlarda rastlanıyor. Hele görsel ve basılı medyada ilânlarını gördüğümüz devasa boyutlarda konut-işyeri sitelerinin, rezidence(!)ların, tower(!)ların adlarının ancak yüzde onu Türkçe. “Lansman” (Tanıtım) indirimleri çok cazip (!). Caddelerde gezerken yurtdışında olduğunuzu sanıyorsunuz. Gençlerimizin yazışmalarında çok önemli ve acil işleri olduğundan olsa gerek sözcüklerden sesli harfleri atmaları dahiyane bir blş! Akıllı(!) bilgisayar ve telefonlarda yazarken sözcüğün altında kırmızı çizgi belirince ancak hata yaptığımızı anlıyoruz. Yabancıların ürettikleri cihazlar bile bizden iyi Türkçe biliyorlar. Konunun uzmanları günlük yaşamımızda kullandığımız sözcük dağarcığımızın gittikçe fakirleştiğini belirtiyorlar.

Bu fakirleşmede kestirme konuşma ve yazma alışkanlıkları kadar günümüzde hızla yayılan, duygularımızı“emoji” (simge) lerle ifade etme kolaylığını kullanmamız etkili oluyor. Emoji, Japonca: e=görsel (resim) ve moji=karakter (harf) sözcüklerinin bileşiminden oluşmuş. Emoji kullanımının geldiği noktayı anlatmak için sadece emojilerle roman yazıldığını belirtmek yeterlidir sanırım. Emoji (simge) kullanımını ShigetakaKurita isimli bir Japon iletişimci bulmuş ve ilk kez 1998 yılında NTT DoCoMo adlı firmanın ürettiği “i-mobile” marka mobil cihazda piyasaya sürülmüştür.

Aslında emojinin kökeni ilkel insanların mağara resimlerine dayansa da, günümüz emojilerini ilk kez ABD başkanlarından Abraham Lincoln daktilosundaki noktalama işaretlerini kullanarak başlatmış. Özellikle duygularımızın anlatımında uygun sözcükler yerine işin kolayına kaçılarak kestirme ifadeler ve emojiler kullanılması, dilimizin az kullanılarak kelime dağarcığımızın azalması ve zihin tembelliğine yol açma riski taşımaktadır.

Tarih aynı şekilde tekerrür etmez ama, günümüzde modern biçimiyle de olsa atalarımızın mağara resimlerine yönelik keskin bir (U) dönüşü yaptığımızı söyleyebiliriz kanısındayım.

Toplumumuzu ilgilendiren tüm önemli konularda olduğu gibi bu konuda da, başta iktidar ve muhalefeti ile politikacılarımızı, üniversitelerimizi, sivil toplum kuruluşlarımızı, meslek örgütlerimizi, her kademedeki öğretmenlerimizi ve tüm duyarlı yurttaşlarımızı ivedilikle müdahaleye ve mücadeleye davet ediyorum.

Saygılarımla…

Yazar Hakkında

Bülent Velioğlu

Bülent Velioğlu