Mavi » Yazarlar » Semih Korkmaz »  Yaz geçer yine gelir

Yaz geçer yine gelir

Yaz geçer yine gelir

İki bahar arasında tutulmuş bir dilek*

Bahsi geçen mevsimin ismine ilk defa 735 yılında yazılan Orhun Kitabelerinde rastlanır. “Kışın kıtayn tapa/yazın tatab tapa süledim” yani “ Kışın Hitay tarafına/Yazın Tatab tarafına sefer ettim” etimolojiye göre “yazma, yazı, ova” yani yayılmaktan türemiştir. En eski Türkçede “yay” denilirmiş ve “yayla, yaylak” kelimelerinin buradan geldiği söylenir. Ayları da ilginçtir; Haziran mesela, Süryanice “Hazuran” kökünden gelir ve “sıcak” anlamında, sonra temmuz eski Türkçede “Tamu-z” yani “cehennem sıcağı” Ağustos ise bizden farklı; İmparator Octavius’un bu ayda İskenderiye’yi fethi sonucu lakabı verilir bu aya…

İşin bilimsel, etimolojik yanı bir yana en sevilen mevsimdir aslında. Sosyal medyada bile “kışçılar-yazcılar” diye inceden bir çekişme vardır. Yaz mevsimi güzeldir; çünkü yorgan-nevresim ikilisinden kurtulup, “pike” kelimesinin telaffuz edildiği zamandır, karpuz-peynir-ekmek üçlüsü ve akabinde çıplak ayağa yapışan karpuz çekirdeğidir, havalar geç karardığı için yaşayacak daha çok vakit varmış hissi veren mevsimdir, balkon-teras mevsimidir, saklambaç oynayan çocukların sesleri çok çıktığında uyarılıp; iç çekerek şükredildiği mevsimdir, ağustos böceklerinin seslerinin her yeri kaplamasıdır, diğer tarafı daha serindir diye yastıkların çevrilmeye başlamasıdır, devasa ağaç dallarının güneşten koruyan merhametli gölgeleridir, yazlık bahçelerinde ve balkonlarında okey oynayan sabit gelirli emekli mevsimidir, seksenlerin imkânsızlıklarla dolu ama mutlu yıllarında çocukluğunu yaşamış biri olarak; sabah erkenden uyanıp, çizgi film izlemek, sıkıntıyla öğle güneşinin o en sıcak saatlerinin geçmesini beklemek, balkondan arkadaşların dışarıda olup olmadığına bakmak, dondurma almak için anneden bozuk para istemek, akşam ezanına kadar eve gitmemektir, aslında çocuk olmayı özlemektir.

Müziğin en çok yakıştığı mevsimdir yaz… Söz gelimi Işın Karaca’nın “Yaz bitmeden gel / Yaprakların solmadan / Narlar olmadan gel / gün devrilmeden / yeşil erik beyaz örtüye konmadan gel…” nasıl unutulabilir ki? Ya da Zerrin Özer’in “ O yaz “ parçası,

“Ne güzel geçmişti bütün bir yaz, başında kavak yelleri esen o yaş

Nasıl da koşuşurduk bahçelerde, şarkı söylerdik mehtaplı gecelerde

Sen bana ben sana komşu evlerde, veda edip ayrıldık biterken o yaz… yaz yağmurları da meşhurdur. Sonrasında gelen o toprak kokusu, mesela halk arasında “ahmak ıslatan” denir… Hazırlıksız yakalanırsın çünkü… “Bir yaz yağmuru yağdı içime / ezildi iri üzüm taneleri camlarımda / gözleri kamaştı yapraklarının” der Nazım Hikmet bir şiirinde. Yaz yağmurları gelip geçicidir ve kısa sürer, ne zaman başladı ne ara bitti anlayamazsın, tıpkı yaz aşkları gibi… Atilla Atalay’ın çok sevdiğim bir hikayesi vardır; yazlık kampta başlayan ilk aşkının giderken söylediği “Buralarda başkaları ile denize girerken beni unutma e mi?”cümlesine şöyle cevap verir; “sen yokken naapıcam ki ben denizi, madem sen gidiyorsun, birisi denizi de alıp götürsün buralardan…” öyle bir duygudur işte yaz aşkı, deniz ve kumsalla özdeşleşmiştir. Şair Gülten Akın ne de güzel anlatmıştır;

“Deniz uzaklaşıyor gitgide, uçurumlar akan ırmak deli

Yok şimdi, yalnızlığın damarımı besliyor

Kirli yoğun kandırılmış suyla

Biz mi? Biz değiliz önceki gün başka

Dokumuzu değiştiriyorlar hızlı vuruşlarla

Tutunamıyoruz ilgilerimize, sevgilerimize ve aşka

Deniz uzaklaşıyor…” Sürekli olarak şiir gelir aklımıza yazın. Nerede okudum, kim söylemiş hatırlamıyorum ama bir söz kalmış aklımda; “Yazdır şiir, güz ise hikâyedir, sonra kışın roman gelir” belki de bundandır şiiri hatırlamam. En zor zamanlarda bile umut verir insana. 12 Eylülün hemen sonrasında “Gösteri” dergisinin açtığı yaz temalı şiir yarışmasında ödül alan, Haydar Ergülen “Unutulmuş bir yaz” adını verdiği şiirinde; “Anımsa bizim unutulmuş bir yazımız vardı / Kıyısından çocukların dokunarak geçtiği / Biten o yaz mıydı düşün istersen” der ve “bir aşktan geriye suskunluk kalır” diye bitirir.

Bütün bir kış bekleriz yazın gelmesini ve tenin deniz suyuna kavuştuğu ilk anı. Belki de o “an” dır bize kışı geçirten. “Bu kış gülmeyi özledi ölümlü insanlar” der William Shakespeare “Bir Yazdönümü Gecesi Rüyası”nda. Gülmek en çok yaz mevsimine yakışır çünkü.

Aslında her mevsim güzeldir. Güzelliğini görebilmekte saklıdır o güzellikler. Yazlık beldeye gidilen yolda çam ağaçlarının arasından görünen ilk mavilik mesela, şiirin de bir rengi olsaydı şüphesiz mavi olurdu. Nazım Hikmet’in “çınarlı, kubbeli mavi bir liman”ını hatırlayın, ya da Turguıt Uyar’ın ; “Bir yazı anlamak zordur ve anlamlıdır / Çünkü güneş kalın mavi / Öyle ki toparlar hayatın kalbini / Ve o zaman / Çökelir yaz tutarak kendi kalbini / Umutlar sarıya bırakır kendini / Gül uzar karanfil kokar” şiirini, karşılık verir Edip Cansever; “Sen bir karanfilsin delisin / içlisin de bükersin hemen boynunu / Bilmem ki ne desem yaz mutluluğu”. dedik ya; şiirdir yaz diye , o zaman epigrafta alıntı yaptığımız Murathan Mungan ile bitirelim…

“Yaz başıydı gittiğinde, ardından

Senin için üç lirik parça yazmaya karar vermiştim

Kimsesiz bir yazdı. Yoktun. Kimsesizdim

Çıkılmış bir yolun ilk durağında bir mevsim bekledim durdum.

Yazın bittiği her yerde söylenir

Söylenmeyen şeyler kalır geriye

Ve sonra hiçbir şey olmamış gibi

Ağır, usul bir hazırlık başlar

Uykuya benzer yeni bir mevsime

İncelen yazın akşam esintilerinde

Zaman usulca sıyrılır aramızdan

Ta içimizde duyarız gelecek günlerin geçmişini

Başka ne gelir elimizden

Büyük bir uzaklığa gülümseyerek

Geçiştiririz ıskaladığımız şeyleri

Yaz bitti

Bitmeyen şeyler kaldı geride

Yaz bitti

Yalnızca üşüyorum şimdi

                                              * Küçük İskender

 

             

Yazar Hakkında

Semih Korkmaz

Semih Korkmaz