Mavi » Yazarlar » Mehmet Şimşek »  Prof. Dr. Poyraz Ülker

Prof. Dr. Poyraz Ülker

Prof. Dr. Poyraz Ülker

“Düzce’yi Amerika’ya benzettim”

Trakya Üniversitesi eski Rektörü ve edebiyatçı Prof.Dr. Poyraz Ülger,  Değirmen romanında geçen Düzce ile ilgili MAVİ’ye konuştu: Düzce beni çok etkilemişti. Amerikan kültürüne benzettim Düzce'yi. Amerika'da dünyanın her yerinde insan var. Her kültürden alarak bir Amerikan kültürü oluşmuş. Düzce’de benzer şekilde kendi kültürünü oluşturmuş…

Poyraz Ülger Hoca Malatya’nın bağrında yetişip, akademik hayatta sayısız başarılara imza atmış bir kimlik. Öyle ki, köyünde ilkokul 3. Sınıfı okuduktan sonra en yakın merkezde bulunan diğer okula her gün 3-4 kilometre yürüyerek gidip gelmiş bir Anadolu çocuğu. Ülger’in kişisel yaşam öyküsünü yazının son bölümüne bırakıyorum.  Prof. Ülger, şimdilerde hem emeklilik hayatının tadını çıkarıyor hem de küçük yaşlardan bu yana elinden düşürmediği kalemiyle biteviye yazmaya devam ediyor. Bugüne kadar birçok romana imza atan Poyraz Hoca’nın 2010 yılında yayınladığı Değirmen adlı romanı MAVİ okurlarını yakından ilgilendiriyor. Değirmen’deki roman kahramanıMenevşe Bolu Öğretmen Okulu’ndan mezun oluyor.  Bir süre Kütahya’da öğretmenlik yapan Menevşe,daha sonra tayinini Düzce’ye istiyor. Değirmen romanının bir bölümü Düzce’de geçiyor. Poyraz Ülger ile İstanbul Nişantaşı’nda buluşarak hem kendi hayat öyküsünden hem de Değirmen’den konuştuk….

“BABAANNEM BENİ SIRTINA ALIP OKULA GÖTÜRÜRDÜ”

Poyraz Ülger, konuşmasına şöyle başlıyor: “Ben köy çocuğuyum. Güzel bir köyde doğdum. Yemyeşil tepelerin, ormanların, bahçelerin içinde. Değirmen romanının ilhamını bizim köyün yakınında Sultansuyu’ndan aldım. Orada değirmen vardı. Küçük yaşta annemi kaybettim. Beni babaannem büyüttü. Okuryazarlığı yoktu, Cumhuriyet kadınıydı. Okumamı çok istedi. Beni köy enstitüsü mezunu eğitmen okuttu. Karlı havalarda babaannem beni sırtına alıp, okula götürürdü. Orada bir tanıdığın evinde beni bekler, akşam  alırdı. Benim hamurumda köy enstitülerinin eğitmenleri vardır. İlkokulu birincilikle bitirdim. Akçadağ'da ortaokulu da birincilikle bitirdim. Babam Gaziantep'te çalışıyordu. Beni de oraya götürmek istedi. Liseyi Gaziantep'te okudum. Tesadüf bu ya, lise 1'de karşıma yine köy enstitüsü mezunu bir öğretmen çıktı.  Daha sonra Malatya'ya geldim ve lise 2-3'ü orada okudum ve dereceyle mezun oldum. Üniversiteye girmek için o yıllarda (1961-62) sınav yoktu. Her fakültenin kendi bünyesinde sınav vardı. Babam sık sık Ankara'ya gidiyordu. Bana 'oku mühendis ol' derdi. Ankara'da ziraat fakültesi sınavı vardı. Tıbbın, hukukun, siyasalın sınavı yoktu. Bir ziraat mühendisliği vardı. Benim gönlümde hukuk okumak vardı”.

“ÜNİVERSİTEDE AKADEMİSYEN OLMAYA KARAR VERDİM”

Poyraz Hoca’ya üniversite macerasını soruyorum. Uzun uzun anlatıyor:
“Ziraat sınavına girdim. Hukuka da kaydımı yaptırdım. Hukukta 3 ay öğrenci olarak okudum. Fakültesin anfisinegidip ders dinliyordum. Üç ay sonra Kızılay'da gezerken arkadaşın birisi geldi, 'Ziraatın imtihan sonuçları ilan edilmiş, sen makina bölümünde 3. sıradasın' dedi. Hemen evraklarımı alıp Ziraat'a kaydımı yaptırdım. 1. sınıfı okudum ama hoşlanmadım. Babama ‘İstanbul da teknik üniversiteye gideyim’ dedim. İzin vermedi. 2. sınıfa geldim, konuşkan biriydim, asistanlarla sohbet eder, onlara özenirdim.  Ben de asistan olmak istedim. Şartlarını sordum. Yeni ziraat fakülteleri açılıyordu. İzmir'de, Erzurum'da açılmıştı. Kafama koymuştum, mezun olunca asistanlığa başvuracağım. Ziraat'te okumaya devam ettim. 3. sınıfta babaannemi kaybettim, biraz tökezledim. Ben babaannemle yatardım. Korkak bir çocuktum. Babaannemle yatarken cam tarafında yatmazdım. Öyle masallar anlatırlardı ki korkardım. Babaannem derdi ki, 'oğlum korkak insan zeki olur' derdi. Son sınıfta eşim karşıma çıktı. Tuttuğum dairede karşı komşumun kızıydı. Arkadaş olduk. Bir evin bir kızıydı. Kader bu işte. Arkadaşlık ilerleyince rahmetli kayınvalidem beni yemeğe alırdı. Babaannem artık yoktu, üvey anneme söyledim. Kendisi benim için kıymetliydi, ‘babama söyler misin bizi nişanlasın’ diye. Babam da geldi istedi, nişanlandık ve son sınıfta evlendim. Eşim kız meslek lisesi son sınıftaydı. O liseyi bitirdi ben üniversiteye devam ederken evlendik. 22 yaşındaydım. Sağolsun kayınvalide, kayınpeder bize sahip çıktı. Yenimahalle'de villası vardı kayınpederinde biz üst katta oturduk. Eşim hayatım boyunca bana hep destek olmuştur”.

“ÜNİVERSİTEDE ÖNCE DEKAN ARDINDAN REKTÖR OLDUM”

Bundan sonra Ülger için akademik hayat başlayacaktır.
Sözü yine Hocaya bırakıyorum:
“Fakülte bitince Tarım Bakanlığı'ndan burs almıştım. Ben üniversiteye tranfser olmak istiyorum beni engeller mi dedim. Fakülteyi bitirdim, bakanlığa dilekçe verdim, evime yakın Yenimahalle'de işe başladım. Üniversitelerdeki kadroları takip ediyorum. İzmir'de kadro çıktı. Benimle mezun olan, notları benden daha yüksek olan İsmet arkadaşım gitmiş. Onu almışlar. Ankara'da kadro ilanı yok. Baktım Erzurum'da kadro ilanı var. Kayınvalidem 'burada rahatız, niye gidiyorsun' dedi. Eşim 'hayat bu, gideceğiz' dedi. 1967'de Atatürk Üniversitesi'nde asistan olarak göreve başladım. 3 yıl içerisinde doktoramı İzmir'de yaptım. Daha sonra askere gittim.  Askerlikten sonra Erzurum'a döndüm. O yıllarda askere giderken istifa ediliyordu. Rektör hocamız beni yeniden üniversiteye aldı.
Üniversite beni daha sonra Amerika'ya gönderdi. 2 yıl kaldım, doçentliğimi tamamladım. 1982'ye kadar Erzurum'da çalıştım. Bölümde tek doçent bendim. 4 yıl içerisinde o yörenin çocuğu 7 asistana doktora yaptırdım ki, oraya sahip çıksın diye. 1982'de Trakya'da Ziraat Fakültesi açılınca gitmek istedim. Edirne'ye gittim. Bu arada iki çocuğumuz oldu. Onların eğitimiyle de meşguldüm. Trakya Üniversitesi'nde başladım. Oranın rektörü Edirne'deydi. BeniTekirdağ Meslek Yüksekokulu'na müdür atadı. Daha sonra YÖK'ten profesör oldum. Tekirdağ Ziraat Fakültesi’ne dekan olarak atandım. 1992'de üniversitelerde seçimle rektör belirleniyordu. Ben de seçime katıldım, aday oldum. 3. sıradan YÖK'e gittim. Benden önce iki kişi vardı. Birisi eski rektördü. 10 yıl rektörlük yapmış, emekli olmuş, seçim olunca yaşını küçülterek aday oldu. Danıştım 'bunu elerler' dediler. Ondan sonraki de 1402'likti. Dicle Üniversitesi'nden Edirne'ye sürülmüş, dünya tatlı bir insandı. Beni 1. sıraya getirdiler. Cumhurbaşkanı'na gitti. Rahmetli Turgut Özal Cumhurbaşkanıydı. Rektörlüğümü onayladı”.

“DÜZCE’DEKİ KOZMOPOLİT KÜLTÜRDEN ETKİLENMİŞTİM”

Yazının başında bir bölümü Düzce’de geçen Değirmen romanından bahsetmiştim. Poyraz Hoca’ya bu hikâyenin deyim yerindeyse hikâyesini merak ettiğimi söylüyorum.
Şöyle anlatıyor: “Yurt dışına çok gittim. Amerika'da çok kaldım. Bir İngiliz kadar İngiltere'yi bilirim. Avrupa'yı çok gezdim. Çok okudum. Aklınıza gelen Rus, Fransız, Amerika, İngiliz klasiklerini taramış durumdayım. Beni en çok etkileyen Fransız ve Rus klasikleridir. Rusların hemen hemen Tolstoy'dan Dostoyevksi'den Gogol'a kadar aklınıza gelen hepsini okudum. Şimdi de okurum. Masamda iki tane kitap vardır, birisi mutlak surette eski kitaptır, klasiktir. Balzak'ın Vadideki Zambak'ını belki 5 sefer okudum. Bizim Türk klasiklerini Halid Ziya, Mehmed Rauf kuşağını okudum. Elimde hemen hemen hiç kitap eksik olmaz. Sürekli yazıyorum.Menevşe Bolu Öğretmen Okulu'nda okuyor ve mezun oluyor. Sonra babası öldükten sonra Kütahya'ya öğretmen oluyor.  Durul İstanbul'da tıp okuyor. Köy Enstitüsü'nden mezun.Tıp’ta ihtisasa başlıyor. Amerika'ya gidiyor. Orada İtalyan kızla tanışıyor. Kız kardeşine yazdığı mektubu Menevşe okuyor, hazmedemiyor. Kütahya'dan tayinini Düzce'ye istiyor. Romanı yazmadan önce Düzce’ye gitmiştim. O zaman ilçe olan Düzce çok hoşuma gitmişti. Muhacirler, Kafkas kökenliler, Balkanlar'dan gelen insanlar vardı. Düzce'de kozmopolit yapı gördüm. İnsanların dayanışması çok güzeldi.  Baktım ki Düzce gelişmeye müsait, insanları aydın. Düzce’nin kültürü dikkatimi çekmişti. Tıpkı Amerikan kültürü gibi. Her biri bir yerlerden buraya kültürünü getirip geliştirmiş.  Düzce’nin istikbalini gördüm ve ‘ben yazacağım romandaMenevşe'yi burayagetirmeliyim’ dedim. Bolu'nun bir ilçesi vardı. Erzurum'da bir Yığılcalı bir asistanım vardı, İsmi İbrahim’di, o beni Düzce'ye getirdi. Yöreyi gezdik.  O zaman otoban yoktu. İbrahim bana Düzce’yi traktörle dolaştırdı.  Düzce beni etkilemişti. Amerikan kültürüne benzettim Düzce'yi. Amerika'da dünyanın her yerinde insan var. Her kültürden alarak bir Amerikan kültürü oluşmuş. Öyle bir kurallara bağlanmış ki, herkes özgürdür ama kuralları en ufak çiğnedin mi  herşeyin biter. Dediğim gibi Düzce’ye Kafkasya, Balkanlar, Karadeniz, Selanik ve Anadolu'dan gelen var. Savaşlardan gelen var. Fındık yetişiyor, insanlar birbiriyle çok güzel anlaşıyor. Kahvede İbrahim'i tanıyanlardı. Sözgelimi kahvehanede çay içiyorsun ‘aman hocam para istemez’ diyorlardı. ‘Buranın geleceği var, Düzce kültürü oluşmuş burada’diye düşündüm.‘Buraya üniversite kurulur, Düzce, Bolu'yu geçer’ dedim. Öyle de oldu. Değirmen romanındaki Menevşe güzel bir öğretmen. Kaymakam da Kafkasya'dan Düzce’ye gelmiş Çerkesbir aileye mensuptu”.

POYRAZ ÜLGER KİMDİR?

Malatya’nın Akçadağ ilçesinin Beksembere Köyü’nde doğdu. İlkokul üçüncü sınıfa kadar kendi köyünde, daha sonra dördüncü ve beşinci sınıfı Ören Köyü’nde tamamladı. Ortaokulu Akçadağ Ortaokulu’nda ve liseyi Gaziantep Lisesi ve Malatya Liselerinde tamamladı. Yüksek öğrenimini Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Makineleri Bölümü’nde, Ziraat Yüksek Mühendisi olarak tamamladı. 23 Mart 1971 tarihinde doktora, 4 Nisan 1978 tarihinde doçent ve 15 Temmuz 1988’de profesör ünvanı aldı. 1976-1977 yıllarında, ABD Michigan StateUnuversity’de ‘misafir profesör’ ve ‘araştırmacı’ olarak çalıştı. YÖK Dünya Bankası, Teknik Eğitim çerçevesinde İngiltere “BlackpoolandTheFyledeCollege’de ve ABD, WaukeshaContry Technical College’de eğitim gördü. Avrupa Rektörler Kongresi (CRE/IMHE) tarafından İsveç, “GöthenburgÜniversitye’de düzenlenen Üniversitelerde Üst Düzey Yönetecilik Eğitimi gördü.  İngiltere Hükümetince verilen “British Council” bursuyla “SparsholdCollege/Hempshire”de “Tarımsal Öğretimde Yeni Gelişmeler konusunda eğitim gördü. Tarımsal Mekanizasyon 12 ve 18. Ulusal Kongrelerinin organizasyon başkanlığını  yaptı.  ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, İspanya, Kanada, İrlanda, İsveç, Yunanistan, Macaristan, Bulgaristan, Finlandiya, Belçika, İsrail olmak üzere birçok ülkede, kongre, seminer ve toplantılara katıldı. Ulusal ve uluslararası bazı dergilerin danışma kurulu ve hakemlik kurulunda görev yaptı. Akademik yaşamında bölüm başkanlığı, yüksekokul müdürlüğü, ziraat fakültesi dekanlığı yaptı. 1992-1996 yılları arasında Trakya Üniversitesi 3. Dönem rektörlüğü görevlerinde bulundu. 1967-2015 yılları arası Namık Kemal Üniversitesi’nde görev yaptı. 2 Eylül 2015 tarihinde üniversite tarafından düzenlenen bir törenle emekli oldu. Prof. Ülger’in bugüne kadar 16’sı ders kitabı olmak üzere, 200’ün üzerinde eseri yayınlanmıştır. Danışmanlığında, 30’un üzerinde doktora tamamlattı. Dördü TÜBİTAK olmak üzere birçok proje yürüttü. Türkiye Mühendisler ve Mimarlar Odası Birliği Ziraat Mühendisleri Odası (TMMOBZMO) “Hizmet Ödülü”ne layık görüldü. Poyraz Ülger’in edebiyata düşkünlüğü ve ilgisi ilkokul yıllarında başladı. Ortaokul ve lise yıllarında bazı öykü, şiir ve günlük denemeleri oldu. Üniversitede mesleğine ve akademisyenliğine önem vererek, edebiyatla ilgili denemelerine bir süre ara verdi. Ancak okumaya olan düşkünlüğü lise yıllarından kurguladığı, bazı konular onu yeniden yazmaya yöneltti. 2010 yılında “Değirmen”, 2011’de “Sevdadan Aşk’a” ve 2103 yılında “Yazgı” isimli üç romanı yayınlandı. Ülger’in yayınlanmayı bekleyen ve üzerinde çalıştı romanları bulunuyor. Evli ve iki çocuk babası olan Ülger’in Ali, Çınar, Poyraz ve Yasemin adında dört torunu bulunuyor.
 

 

Yazar Hakkında

Mehmet Şimşek

Mehmet Şimşek