Mavi » Yazarlar » Murat Seven »  Bayramda hüzün

Bayramda hüzün

Bayramda hüzün

Bayram , hiç oturmamıştır içime.. Hep eğreti durmuştur. O günlerde ne güzel giysiler giyip sokaklarda dolaşmak , ne luna parkların curcunasında dönme dolaplara binip gökyüzüne yükselmek ne de çarpışan otolarda kendimi usta bir şoför gibi hissetmek.. Bu duyguların hepsine yabancıydım . Bayram içimi daraltan bir zorunluktan başka bir şey değildi çocukluğumdan beri.  Evin içi pırıl pırıl temizlenirdi. Diğer zamanlarda ortalıkta görülmeyen kırmızı yolluk daracık salona serilince. mutsuzluğun ve yoksulluğun üstü acemice örtülmüş gibi gelirdi bana. Misafir odasının kapısı aylar sonra açılırdı . Kahverengi büfenin üzerindeki camekanın arkasında parıl parıl parlayan kristal bardaklar , üst üste konulmuş , kenarları çiçek işlemeli tabaklar , fincanlar bayram oyunu için hazırlanmış dekorun parçalarına dönüşürdü gözümde.. Sehpaların üzerine bir hüneri sergilemek ve kim bilir belki de gelenlerden övgü almak için konulmuş el işi örgüler olurdu . Misafirler geldikçe şişesi açılıp avuçlara dökülen limon kolonyasının ve kahvenin kokusu yayılırdı havaya.

Bahçede, olağanüstü diriliğiyle yaşama tutunmuş ağaçların dallarına baş aşağı ölüm asılırdı . Kırılmazdı dallar, direnirdi. Tüylü postu sıyıran keskin bıçaklar.. Damlayan kan.. İşkembe ve ekşi ot kokusu..Arife günü getirilen koçlar, bahçede yoncayla arpayla beslenir, alınlarına, sırtlarına kınalar yakılır, sonra sabah dualarla siyah kaftan giydirilmiş şehzadeler gibi boyunları vurulurdu. Herkes bir günahtan kurtulur (muydu), sırat köprüsünden  öldürdüğü  koçun sırtında  geçeceğini  hayal eder (miydi )

Babamın elini öperdik kardeşlerimle annemin değil..Nedense hep ''babaların'' eli öpülürdü. Para verirdi babam çünkü . Normal günlerden çok.

- Akşam sinemaya gidersiniz derdi. Ama önce halana..

Halama gitmek fikrinden çok zorunluğa kızardım içimden ama itiraz yok,

-Tamam.

Halam daracık odanın köşesinde duran büfenin alt dolabında silindir metal kutuyu çıkarırdı . Nemden yumuşamış tırtıklı bisküvilerden yerdik. O hiç konuşmazdı . Başı önde kucağında duran Tercüman gazetesine bakardı dalgınca. Sonra sehpanın üzerindeki kutudan aldığı bahar sigarasını yakardı. Bir nefes çekerdi.Yanakları çukurlaşırdı. Odayı mavi bir duman kaplardı.

Bahçeden bir horoz uzun uzun öterdi. Halam kulak kabartırdı. O an bir gülümseme yayılırdı yüzüne. Soluk yeşil gözlerinde tuhaf bir pırıltı olurdu.

-Benim Denizli'li öttü. Akşam oldu artık. Hadi evinize.

Kucağına sıçramış Tekir'i itip ayağa kalkardı. Elini öperdik. Bize para verirdi.

Mehmet yolda dönerken kızdırırdı beni.

-Kurban keserken ağladı bu.

-Ağlamadım derdim.

-Ağladın işte gördüm.

-Ağladıysam ağladım sana ne.

Ablam Mehmet'e kızardı.

-Uğraşmasana çocukla...

Bir kurban bayramı akşamı mahallenin çocuklarıyla birlikte sinemaya gitmiştik. Lisede okuyordum o zaman. Marlon Brando'nun mafya liderini canlandırdığı bir filmdi. Baba. Suç dünyasının çatışmaları . Acımasızlık..Cinayetler.. Kurbanlar.Öte yandan cinayetlere azmettiren Baba'nın kendi ailesine, çoluğuna çocuğuna gösterdiği şefkat..İnsan ruhunun çelişkiler barındırdığını düşünmüştüm.

Şimdi tüm kurbanları düşünüyorum. Siyasete kurban edilen çocukları , ağaçlara asılan koçları.. Geleneklere kurban edilmiş hayatları. Hepsi toprak altında...Eşitlenmiş ve unutulmuş.

Yazar Hakkında

Murat Seven

Murat Seven