Mavi » Yazarlar » Mehmet Şimşek »  Bu heykel müzesini bekliyor

Bu heykel müzesini bekliyor

Bu heykel müzesini bekliyor

MAVİ'nin Şubat sayısında 1999 Düzce depreminin “görsel sloganı” haline gelen Eşref Cengiz’in fotoğrafını konu edinmiş, fotoğrafı çeken gazeteci Abdurahman Antakyalı ile konuşmuştum. Söyleşimizin sonunda bir dip not düşerek, "Bu fotoğraftan esinlenilerek Eşref Cengiz’in heykelinin yapıldığını duymuş muydunuz?" demiştim. Evet, Eşref Cengiz'in heykeli yapılmıştı.  19 sene önce yaptığı çalışmaya imza atan sanatçı Ankaralı heykeltraş Uğur Toçsoy'dan başkası değildi. Toçsoy, şimdiye kadar bu konuyla ilgili hemen hiç konuşmadı. Medyanın ısrarlı görüşme taleplerine hep olumsuz yanıt verdi.  Daha da ilginci isminden ötürü onun hep erkek olduğu düşünüldü. Uğur Hanım’dan randevu almam kolay olmadı. Çok değerli bir gazeteci dostumla günübirlik Ankara’ya gittik.  Bizi Uğur Toçsoy'un sahibi olduğu kafeteryanın işletme müdürü Selahattin Ateş eskilerin deyişi ile "haddeden geçmiş  nezaket"  ile karşıladı. Şunu söylemek boynumuzun borcu: Selahattin Bey olmasaydı bu söyleşi olmayacaktı. Dikmen'de sevimli her yönüyle insana dokunan kafeteryada bizi ağırlayan Uğur Hanım'dan çok yakın ilgi ve sıcak bir misafirperverlik gördük. Kısa bir tanışma faslının ardından konuşmaya başladık.

Uğur Toçsoy söyleşiye sıcak bakmadığını;  ancak İstanbul'dan kalkıp da Ankara'ya gelmiş olmamızın hatırına sohbet edeceğimizi söyledi.  
Karşımızda kelimenin tam anlamıyla modern bir mutasavvıf kişilik vardı.
Söze şöyle başladı Uğur Hanım:
- Lütfen beni hoş görün....
Ve devam etti:
-  Ben hiçbir şekilde ön plana çıkmak istemiyorum.  Kendi dünyamda yaşıyorum
Dilim döndüğünce ortada el emeği göz nuru bir çalışma bulunduğunu ve Düzceliler'in bu eseri bilmeye hakkı olduğunu kendisine anlatmaya çalıştım.
Toçsoy tavrında ısrarlıydı.
Bereket versin ki, Selahattin Bey “Uğur Hanım sizi kırmayacaktır” demesinden cesaret alarak ses kayıt cihazının düğmesine bastım.

"ABDURAHMAN BEY'İN FOTOĞRAFINDAN ÇOK ETKİLENDİM"

Çalışmanınmilâdını merak ettim.
Uğur hanım tüm içtenliğiyle şöyle özetledi:
"Abdurahman Antakyalı Bey’in  Düzce/Kaynaşlı'da çektiği fotoğraftan çok etkilendim.   Beyefendiden izin istedim.  Kendisi çok kibar bir insan. Memnuniyetle onay verdi ve çalışmaya başladım”.
Uğur Hanım devam eden günleri anlatıyor:
"Heykelin gövdesi ortaya çıktı. Henüz kaidesi bitmemişti.  Çalışmam basına yansıyınca Düzce'den olumlu tepkiler gelmeye başladı.  Aradan uzun zaman geçtiği için şu an net hatırlamıyorum.  Düzce Belediye Başkanı veya yetkili bir isim sık sık telefonla aradı.  Çalışma bittiğinde heykele Düzce'de bir yer bulacaklarını ve oraya dikeceklerini söyledi.  Çok mutlu oldu.  Hafızam beni yanıltmıyorsa arayanlar arasında Eşref Cengiz’in çocukları da vardı. Çok güzel bir iş yaptığımı söyleyerek teşekkür ettiler”.
Buraya kadar herşey çok güzel...
Ancak işler umulduğu gibi devam etmemiş...
Milliyet muhabiri Eşref Cengiz'e heykeli hakkında ne düşündüğünü sormuş.  Dindar bir adam olan Cengiz,projeye soğuk baktığını söyleyerek  'keşke bana haber verilseydi' demiş.

"NİYET DÜZCE MEYDANI… KISMET DİKMEN'DEKİ MEKÂNI"

Haberi okuyan Uğur Toçsoy'un bütün heyecanı kaybolmuş...
Şunları söylüyor:
"Aradan 20 yıl geçti, detayları tam hatırlamam mümkün değil.  Zannediyorum noter kanalıyla Cengiz ailesine bir yazı gönderdim.  Hiçbir şekilde ticari amacımın olmadığını belirttim ve çalışmayı tamamlamadım”.
Uğur Toçsoy'un Düzce depremiyle ilgili çalışması Eşref Cengiz'le de sınırlıdeğil…
Depreme ilişkin olarak birkaç çalışması yine bu mekânda sergileniyor.

"İSTERLERSE BEDELSİZ OLARAK GÖNDERMEYE HAZIRIM"

Sanatçıya Düzce'de yetkili mercilerden heykelleri ile bir talep gelirse tavrının ne olacağını soruyorum.
Cevabı son derece net:
"Bu heykel gerçekten Düzce için güzel bir anıt olabilirdi.  Çalışmamı döküm olarak yapacaktım.  Polyesterle kaplanacağından dayanıklı olacak ve dışarıdan etkilenmeyecekti.  Ancak yine de şunu söylemek isterim. Düzce’den teklif gelirse seve seve ve bedelsiz olarak veririm, niye vermeyeyim? Sadece bunu değil depremle ilgili diğer çalışmalarımı da gönderirim. Gönül ister ki, Düzce'de bir deprem müzesi açılsın ve çalışmalarım orada kalıcı ve ölümsüz olarak yerini alsın"
Başka söze gerek var mı?

"ANKARA'NIN EN KÖTÜ YANI İSTANBUL'A DÖNÜŞÜYDÜ"

1,5-2 saat olarak planladığım söyleşimiz yaklaşık 6-7 saat sürdü.
Uğur Hanım ve dostlarıyla edebiyattan sinemaya, müzikten siyasete, şiirden şarkılara değin birçok konuda uçsuz bucaksız bir sohbet gerçekleştirdik.
Sohbete Uğur Toçsoy'un sağ kolu Selahattin Bey ile can dostu Gülsüm Hanım da katıldı, zaman su gibi aktı.
Yahya Kemal'e atfedilen o sözü bilirsiniz...
"Ankara'nın en çok nesini sevdiniz" diye sorulunca üstad cevap vermiş:
- İstanbul'a dönüşü.
Biz ise tam aksi duygularla İstanbul’a döndük.
Güzel bir sohbet ve güzel insanlara veda ederek başkentten ayrılırken  Ankara'nın en kötü yanının İstanbul'a dönüşü  olduğunu düşündük…


 

Yazar Hakkında

Mehmet Şimşek

Mehmet Şimşek