Mavi » Yazarlar » Jan Berslen Devrim »  Kar

Kar

Kar

Kar

Uzun geceler boyu, sessiz, soğuk vadilere bakardık. Uçsuz bucaksız bir düzlük, köşeler, çıkıntılar yok. Temiz bir ufuk, dağlara çarşaf serilmişçesine düz... Hayatımız bu düz beyazlıkta geçerdi.

Şehrimiz, iki ülke arasında, tam sınırda kalmış, her zaman soğuk bir bölgedeydi. Hiç birimiz, bir diğer ülkeyi sevemedik, her daim aralıksız savaşılmış, sonuncusunun üzerinden birkaç on yıl geçmiş,  on binlerce kişinin ölüm çığlığını yutmuş, soğuk bir diyardı benim doğduğum yer. Kahramanlık hikayelerinin bitmeyen o çok uzun kış gecelerinde aralıksız anlatıldığı bir yerdi…

Burası eskiden sınır köyüydü, önce sınır kasabası oldu, sanıyorum kazanılmış bir savaşın hediyesi olarak. Daha sonra da sınır şehri oluverdi. Çocuktum, yüzü ışıktan kırış kırış olmuş erkeklerin, bar köşesinde yapacak birşey bulamadan, bir sobanın etrafına sığınarak ufku izlediğini görürdüm. Eskimiş bir iskambil destesinin kim bilir kaç milyon kez fırlatılmış sinek ası, bir kez daha masaya vuruluyordu. Ardından, dumanlı ağızların kahkahası, küfrü ve geceyi sarhoş, yorgun ve kirli bitiren adamlar, evlerine doğru yola çıkarlardı, kar sessizliği içinde.

Yaz geldiğinde, hiç görmediğimiz toprak yine bizden uzak durur, sadece ağaçların üzerindeki buz parçaları ve kar örtüsü kaybolur, biraz yeşil karışırdı beyazlığın içine. Bir avuç toprağa dokunmadan büyüdüm diyebilirim. Elektriği her daim arızalı, kesik, bozuk, kopuk bu şehirde, eğlence mum ışığında anlatılan ve her anlatıcının birşeyler eklediği bilindik öykülerdi. Eski püskü televizyonlarda kimsenin birşey takip etmesi de mümkün değildi. Haftada bir iki erzak kamyonu gelir, ihtiyaç listesini alır, biraz gazete, taze et ve un bırakırdı.

Birkaç bin kişiyi geçmeyen nüfus, birbirini yüz çizgilerine kadar tanırdı. Uzun gecelerde, karı kocalar tenlerindeki eğlenceyi arar, çocuklar kar sessizliğini dinlerdi.

Kentin en sıcak yeriydi, tam merkezdeki ufak hamam. Göbek taşına yatıp, kendimi sıcak ülkelerde düşlerdim. Kısa kollu bir gömlek giydiğimi, gözüm kamaşmadan ufka bakabildiğim bir ülke. Kumlara, toprağa dokunmak, çiçeklerin kokusunu almak, bir denize balıklama dalmak.

Bazıları, kimi yaşlılar, bir şekilde gitmişlerdi o sıcak ülkelere, anlatırlardı uzun uzun. Bin kez dinlesem bıkmazdım, bahar neymiş, yaz gelince nasıl terlermiş insan. Sıcak, bir ülke olmaktan çıkmış, bir ülkü olmuştu benim için. Biraz ısınsam, bir dakika üşümesem derdim kendi kendime. Beyazdan başka renkleri sevebilmek, hayvanların sesini duymak, ağaçlardan meyve yemek isterdim. Rüyalarımda büyük bir ovada, yeşil bir vadide, bir çiçek bahçesinde geçerdi her zaman.

Sonra bir şeyler oldu, dünya ısınıyor dediler. Belli belirsiz bir mutluluk yaşamaya başladım. Gerçekten biraz toprak göründü bir yaz, çiçekleri gördük, ufak dereler oluştu eriyen karların arasında.

Karlar erimeye devam etti. Karların çukurlarından, kahverengi toprak çıkmaya başladı. İlk defa, kat kat giyinmeden bahçemize çıkabildim, içimde bir papatya açtı. Bahçemize çiçekler ektim.

Sonra, bütün kar eridi, belki bir ay içerisinde. Çocukken bata çıka oynadığım o vadi, bir çamur deryasına döndü.

Ve savaşın bakiyesini, dokunulmamışçasına korumuş olan soğuk, yıllar öncesinin korunmuş cesetlerini çıkarttı karşımıza.  Bütün savaşların cesetleri, karın altından hortlaklar gibi fırladı. Yüz yıl öncenin ölüleri, sonra gelen iki savaşın ölüleri ile koyun koyuna yatıyordu. Hem de biraz önce ölmüşçesine, canlı.

Huzurlu beyaz dünyamız, bir dehşeti bizden saklıyormuş meğer. Her evin arka bahçesi, büyük ormanlar, barın arkasındaki boş arazi. Hepsi devasa birer mezarlıkmış.

Sıcak cesetleri kokuttu. Tarafı belli olmayan bu zavallıları, bir çırpıda gömdük. Kamyonlar günlerce kaybetmiş askerleri taşıdı. Kimisi, akrabalarını tanıdı, hatırladı. Büyük, kocaman bir yas yaşandı şehirde. Hastalık korkusu, pis koku da cabası.

Ardından sadece çamur kaldı. Gürültülü, çirkin ve huzursuz. Kar sessizliğinden sonra çamurun gürültüsü hepimizi evlerimize tıktı. HeAl

Evlerimize kadar girdi çamur.

Kesilmeyen elektriğimizle televizyon seyrettik ve tekrar kar yağmasını bekledik.

MAVİ 4. SAYI NİSAN 2018

Yazar Hakkında

Jan Berslen Devrim

Jan Berslen Devrim