Mavi » Yazarlar » Atilla Gösterişli »  Sakın anneme söylemeyin

Sakın anneme söylemeyin

Sakın anneme söylemeyin

Makbul'müdür bilmiyorum ama ‘ortalık’ terörist kaynamaya başladı. İşçilerin başı, Türkiye’nin en önemli sivil insiyatifin başkanı, sanki çocuk müsameresinde imiş gibi, memleketin en büyük meselelerinden biri görüşülürken ‘cıvık cıvık’ hareketlerde bulunuyor. İşçinin ücret pazarlığı yapılırken, ‘Uzarsa, işi karıştıracağız, en azından kapattım böyle” diye Bakana ‘sırnaşıyor’. Belki yüzlerce kez mikrofon önüne çıkan bu kişi, pozisyonun bile farkına varmadan, mikrofondan sesinin duyulduğunu anlamıyor bile. Söylediği sözler Türkiye’ye yayılınca, tabii ki tepki alınca da, ‘özrü kabahatinden büyük’ açıklama yapıyor: ‘Bana tepki gösterenler terörü destekleyen gruplar’ diyor. Rahmetli annemin sözü ile cevap vereyim: ‘Allah senin müstahakını versin!’

Ben de bir kamu işçisiyim… Dolayısıyla ‘terörist’ yakıştırmasından payımı alıyorum. Bu son olayla birlikte daha da iyi anlaşıldı ki, iktidara biraz muhalifsen ya terörist oluyorsun ya FETÖ’cü ya da ‘dış güçlerin’ iş birlikçisisin; türevleri de yok değil, mesela ‘lobici’ ‘bölücü’ gibi.

Ben ‘dış güçlere’ hiç yabancı değilim. Annem, yıkadığı halıları, çabuk kurusun diye balkondan sarkıtırdı. Yine öyle oldu, ama, ertesi gün halının yerinde yeller esiyor, yok. ‘Hırsızlardır’ dediğimde, ‘Tabii hırsızlar, ama bunu dış güçlerin iş birliği ile gerçekleştirdiler!’… Çocuk halimle şaşırdığımı görünce izah etti: “ Hırsızlar balkonlara çıkamadıklarında, kedi’leri kullanırlar. Kediyi halıya doğru fırlatırlar, kedi de can havliyle pençelerini halıya geçirir. İşlem tamamdır, saniyeler içinde halı hırsızların kucağına düşer”… E, pes yani.

Terörizme de hiç yabancı değilim. Bir gün annemle yürürken, adliyenin önünde bir kavgaya denk geldik. Kadınlı, erkekli gruplar birbirlerine girmişler, bıçaklar, palalar filan sallanıyor. ‘Eyvah teröristler adliyeyi bastı’ diye hem bağırıyor hem de annemin arkasına saklanıyorum. Annem hem beni koruyor, hem de korkmamı engellemeye çalışıyor; ‘ Onların hepsi birbirine akraba. Miras davasını kan davasına dönüştürdüler. Amcalar ve yeğenleri’ dedi. Sonra da bilmiş haliyle de ekledi: “Dünyada bizim kadar öz kardeşleriyle mahkemelik olan bir başka millet yoktur. Birbirlerine ‘cenazeme dahi gelme’ derler” . Bu ne şiddet, bu ne celal diye düşünürken, aklıma, akşam televizyonda izlediğim bir haber geldi. Adamın biri sokakta yürürken, birden yan bahçede yapılan ‘kardan adama’ doğru ilerliyor, yumruk sallıyordu. O darbelerle, kardan adamın kafası gövdesinden ayrılmıştı. E, pes yani.

Pazar-manav lobilisine de yabancı değilim. Hava, insanın içini titreten türden soğuk. Annem iki büklüm karşıdan geliyor, tanzim satış tezgahına gitmiş, istediğini bulamamış, sinirli. Bizim sokağın köşesindeki manava yöneldi. Yüzünde bir gerginlik var ama… Manava dik dik baktı, ‘ merminin fiyatı nedir’ diye soruverdi. Manav şaşkın, ben şaşkın… ‘Ne öyle bakıyorsunuz, limon fiyatı ile karşılaştıracağım’ demesin mi… E, pes yani.

Faiz lobisine de yabancı değilim. Memleketin halinin kötü olduğu zamanlar olmaz mı, istemeyiz ama olur. Böyle günleri yaşıyoruz. Evin ekonomisine annem baktığı için bir telaştır gidiyor. Elime birkaç lira tutuşturdu ve ‘ Git çabuk bunları dolar’a çevir gel… Paramız ziyan olmasın’… Evden fırladım, döviz büroları kapanmış. Etrafta Amerikalı, İngiliz filan arıyorum. Kimden bulacağım ki? Sonra anladım durumu; yükseklerden bir ses ‘dolarları liraya çevirin’ deyince, mahallede milliyetçi bildiğim ağabeylerimden dolarlar çıkmaya başladı. Meğer, bir süredir topladıkları dolarları liraya çevirince daha bir milliyetçi oluyorlarmış. Hatta bir ara bizim sokağın berberleri, lokantaları da dolar getirene bedava ikramlarda bulunacaklarını duyurmaya başladılar. Sonradan anladım ki, bizim esnaf da işi uyanmış, bir sonraki pozisyon için dolar depoluyor. E, pes yani.

Eee, bu durumlar karşısında annemi bir ‘millilik, yerlilik’ heyecanı sardı. Büyüklerinden örnek alıyor… Giyimini, kuşamını değiştirmeye başladı. Bir çanta tutturdu, istiyor. Meğer hanımefendide görmüş. Akşam yemek hazırlayacak, kendisine liste yapmış, markete doğru gidiyor. Tezgahtara listeyi uzattı. Tezgahtar bana döndü; “ Anneniz olduğuna göre yabancı dil biliyorsunuzdur, bana çevirin de istediklerinizi vereyim’ dedi. Listeyi aldım, ‘ Starex meyvesi eşliğinde alovera’, ‘ Tartalet içinde humus’, ‘ Zencefilli somon şuşi’… ‘Ne bunlar anne’ diye sorduğumu annem bakışlarımdan anlamış… Annem, referansına güvenli edayla ‘ Artık sofralarımızda bunlar olacak’ demesin mi… E, pes yani.

Ve son söz:

Hiçbir şeye şaşırmıyorum. Çünkü insan fıtratında bunlar var. Biz en iyisi Kenan Evren’e kulak verelim: “Biz insanlarımıza düşünmeyin demiyoruz, sadece düşündüklerini başkalarına söylemesinler yeter.”

Makbul'müdür bilmiyorum ama ‘ortalık’ terörist kaynamaya başladı. İşçilerin başı, Türkiye’nin en önemli sivil insiyatifin başkanı, sanki çocuk müsameresinde imiş gibi, memleketin en büyük meselelerinden biri görüşülürken ‘cıvık cıvık’ hareketlerde bulunuyor. İşçinin ücret pazarlığı yapılırken, ‘Uzarsa, işi karıştıracağız, en azından kapattım böyle” diye Bakana ‘sırnaşıyor’. Belki yüzlerce kez mikrofon önüne çıkan bu kişi, pozisyonun bile farkına varmadan, mikrofondan sesinin duyulduğunu anlamıyor bile. Söylediği sözler Türkiye’ye yayılınca, tabii ki tepki alınca da, ‘özrü kabahatinden büyük’ açıklama yapıyor: ‘Bana tepki gösterenler terörü destekleyen gruplar’ diyor. Rahmetli annemin sözü ile cevap vereyim: ‘Allah senin müstahakını versin!’

Ben de bir kamu işçisiyim… Dolayısıyla ‘terörist’ yakıştırmasından payımı alıyorum. Bu son olayla birlikte daha da iyi anlaşıldı ki, iktidara biraz muhalifsen ya terörist oluyorsun ya FETÖ’cü ya da ‘dış güçlerin’ iş birlikçisisin; türevleri de yok değil, mesela ‘lobici’ ‘bölücü’ gibi.

Ben ‘dış güçlere’ hiç yabancı değilim. Annem, yıkadığı halıları, çabuk kurusun diye balkondan sarkıtırdı. Yine öyle oldu, ama, ertesi gün halının yerinde yeller esiyor, yok. ‘Hırsızlardır’ dediğimde, ‘Tabii hırsızlar, ama bunu dış güçlerin iş birliği ile gerçekleştirdiler!’… Çocuk halimle şaşırdığımı görünce izah etti: “ Hırsızlar balkonlara çıkamadıklarında, kedi’leri kullanırlar. Kediyi halıya doğru fırlatırlar, kedi de can havliyle pençelerini halıya geçirir. İşlem tamamdır, saniyeler içinde halı hırsızların kucağına düşer”… E, pes yani.

Terörizme de hiç yabancı değilim. Bir gün annemle yürürken, adliyenin önünde bir kavgaya denk geldik. Kadınlı, erkekli gruplar birbirlerine girmişler, bıçaklar, palalar filan sallanıyor. ‘Eyvah teröristler adliyeyi bastı’ diye hem bağırıyor hem de annemin arkasına saklanıyorum. Annem hem beni koruyor, hem de korkmamı engellemeye çalışıyor; ‘ Onların hepsi birbirine akraba. Miras davasını kan davasına dönüştürdüler. Amcalar ve yeğenleri’ dedi. Sonra da bilmiş haliyle de ekledi: “Dünyada bizim kadar öz kardeşleriyle mahkemelik olan bir başka millet yoktur. Birbirlerine ‘cenazeme dahi gelme’ derler” . Bu ne şiddet, bu ne celal diye düşünürken, aklıma, akşam televizyonda izlediğim bir haber geldi. Adamın biri sokakta yürürken, birden yan bahçede yapılan ‘kardan adama’ doğru ilerliyor, yumruk sallıyordu. O darbelerle, kardan adamın kafası gövdesinden ayrılmıştı. E, pes yani.

Pazar-manav lobilisine de yabancı değilim. Hava, insanın içini titreten türden soğuk. Annem iki büklüm karşıdan geliyor, tanzim satış tezgahına gitmiş, istediğini bulamamış, sinirli. Bizim sokağın köşesindeki manava yöneldi. Yüzünde bir gerginlik var ama… Manava dik dik baktı, ‘ merminin fiyatı nedir’ diye soruverdi. Manav şaşkın, ben şaşkın… ‘Ne öyle bakıyorsunuz, limon fiyatı ile karşılaştıracağım’ demesin mi… E, pes yani.

Faiz lobisine de yabancı değilim. Memleketin halinin kötü olduğu zamanlar olmaz mı, istemeyiz ama olur. Böyle günleri yaşıyoruz. Evin ekonomisine annem baktığı için bir telaştır gidiyor. Elime birkaç lira tutuşturdu ve ‘ Git çabuk bunları dolar’a çevir gel… Paramız ziyan olmasın’… Evden fırladım, döviz büroları kapanmış. Etrafta Amerikalı, İngiliz filan arıyorum. Kimden bulacağım ki? Sonra anladım durumu; yükseklerden bir ses ‘dolarları liraya çevirin’ deyince, mahallede milliyetçi bildiğim ağabeylerimden dolarlar çıkmaya başladı. Meğer, bir süredir topladıkları dolarları liraya çevirince daha bir milliyetçi oluyorlarmış. Hatta bir ara bizim sokağın berberleri, lokantaları da dolar getirene bedava ikramlarda bulunacaklarını duyurmaya başladılar. Sonradan anladım ki, bizim esnaf da işi uyanmış, bir sonraki pozisyon için dolar depoluyor. E, pes yani.

Eee, bu durumlar karşısında annemi bir ‘millilik, yerlilik’ heyecanı sardı. Büyüklerinden örnek alıyor… Giyimini, kuşamını değiştirmeye başladı. Bir çanta tutturdu, istiyor. Meğer hanımefendide görmüş. Akşam yemek hazırlayacak, kendisine liste yapmış, markete doğru gidiyor. Tezgahtara listeyi uzattı. Tezgahtar bana döndü; “ Anneniz olduğuna göre yabancı dil biliyorsunuzdur, bana çevirin de istediklerinizi vereyim’ dedi. Listeyi aldım, ‘ Starex meyvesi eşliğinde alovera’, ‘ Tartalet içinde humus’, ‘ Zencefilli somon şuşi’… ‘Ne bunlar anne’ diye sorduğumu annem bakışlarımdan anlamış… Annem, referansına güvenli edayla ‘ Artık sofralarımızda bunlar olacak’ demesin mi… E, pes yani.

Ve son söz:

Hiçbir şeye şaşırmıyorum. Çünkü insan fıtratında bunlar var. Biz en iyisi Kenan Evren’e kulak verelim: “Biz insanlarımıza düşünmeyin demiyoruz, sadece düşündüklerini başkalarına söylemesinler yeter.”

Yazar Hakkında

Atilla Gösterişli

Atilla Gösterişli

atilla.gosterisli@hotmail.com