Amok koşusu başladı
Mavi Haberleriİnsanlar sosyal ve sınıfsal yapılarıyla akıl ve bilinçleriyle değil, inançlarıyla siyasal tercih yapar hale getirildi.
Bu sözcüğün tarihsel bir öyküsü ve edebi bir anlatımı var; lakin hiç bu yöne sapmadan kısaca, özetlenmiş bir tanımını aktarayım: “Amok koşusu; insanın doğasına, tarihin mantığına, çağın ruhuna aykırı ölümcül bir koşudur. Önüne çıkar her şeyi yok eden, dahası sonunda kendisinin de yok almasına yol açacak çaresiz bir saldırganlık durumudur.”
Siyasi bir partiye sempati duyuyorsanız, meyil ediyorsanız; yapılacak ilk iş, o siyasi partinin ideolojisi, doktrini, felsefesini öğrenmenizdir. En azından o partinin programını, ilkelerini bilmeniz gerekir. Bu bir politikadır. Kabaca bir tarifle; milliyetçilikteki 9 ışık doktrini, solculuktaki Marksist temel esasları gibi. Tabii ki, dünyanın coğrafi, üretim biçimleri gibi etkinliklerle konjektürel oluşumlar yaşanabilir; ama ‘merkez kuvveti’ hiç değişmez.
Bugün, mevcut iktidarla yaşadığımız siyasal, ekonomik, kültürel tüm oluşumların ‘temelde’ dayandığı bir felsefesinin olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir. Mesela; ülkenin en temel sorunu olan ‘terörizm’ konusunda, ‘analar ağlamasın’ propagandasıyla yürütülen ‘çözüm süreci’ politikasının, kısa bir süre sonra, ağlamasın denilen anaların evlatlarının cenaze töreninde, Onlara asker kıyafet giydirerek, yine asker selamı verdirilmesini anlamak mümkün olmuyor. Ağlamasın denilen anaların, oğullarının şehadete ermesi nedeniyle mutlu olmaları isteniyor.
Yolsuzluklarla, hırsızlıklarla mücadele etmek için yola çıkan iktidarın bir süre sonra, 4 Bakanının yolsuzluk iddialarına karşı, değil yargılamak, araştırma komisyonu kurulmasına bile ‘hayır’ denilmesini de anlamak mümkün değildir. Dahası, bir adım sonrasında da, ‘bizim hırsızımız iyidir’ denilmesi, ‘çalıyorlar ama yapıyorlar’ diye onaylanması kara mizah ötesi bir durumdur.
Adalet kavramından söz ederken, tüm kamu kurumlarına sınavsız eleman yerleştirilmesini, üstelik, bir kısmına da ‘çift maaş’ verilmesini de anlamak mümkün değildir.
‘Biz gönül sofralarında, fakirhanelerde olacağız’ derken, lüks yatlarda bir araya gelmeleri de anlayamıyoruz.
Şimdilerde, doğalgaz zamları birbirini izliyor; oysa daha birkaç ay öncesinde iktidarın damadı enerji bakanının, “Attığımız adımlarla doğalgaz daha da ucuzlayacak, gazlaştırmada dünya rekoru kırdık, sadece kendi ihtiyacımızı karşılamakla kalmayacağız, Türkiye'yi doğalgaz ihracatçısı yapacağız” dediğini biliyoruz.
Dün ne dediyseniz, bugün hepsinin tersi gerçekleşiyor. Bir gün söylediğini ertesi gün unutmakta beis görmeyen, değişken ittifak dinamikleri eşliğinde hangi hamleyi, neden ve ne zaman yapacağını artık kestiremiyoruz.
Bugün gelinen noktada toplumsal talepleri kamusal alanda çözen bir siyasi partiden, toplumu kendi siyasal tercihlerine göre dönüştürmeye çalışan bir iktidar ile karşı karşıyayız. Bunun temeli de ‘din ve inanç’ üzerine oturtulmaktadır. Üst kademelerde dine bakış ‘makaraya’ alınsa da, tabanda din inançları üzerine parti ideolojisi oluşturuluyor.
Dolayısıyla, İnsanlar sosyal ve sınıfsal yapılarıyla akıl ve bilinçleriyle değil, inançlarıyla siyasal tercih yapar hale getirildi.
Ve son söz:
Bir amok koşusu başladı. Bu durum bir umut krizine de yol açmaktadır. Ne var ki, kaybeden sadece siyasi iktidarın ötekileştirdikleri değil, bizatihi siyasi iktidarı halen desteklemekte olanlar da bu kayıptan payını almaktadır.